2020 senesinin pek de güzel başladığını söyleyemeyiz. Daha ilk haftadan sarsıcı olaylarla başladık yeni seneye. 10 Ocak akşam saatlerinde Ay tutulması ile olaylar biraz daha hızlanacak ve şekillenmeye devam edecek. Tutulma arifesinde orta doğuda başlayan gerilimin daha ne kadar tırmanacağını merak ederken, Avustralya kıtasında dinmek bilmeyen yangının sönmesi için dua ediyoruz. Dünyanın çeşitli yerlerinde ise sel felaketleri haberleri arka arkaya sıralanıyor. Dünyanın çivisi çıktı derler ya, işte öyle bir zamandan geçiyoruz. Vicdanı ve aklı olanı, her bir haber başlığı kor ateş gibi delip geçiyor. Ya da bana öyle geliyor..
“Büyük bütünün içinde ne varsa küçük parçada da yer alır” yaklaşımıyla bakarsak bu döneme, hepimizin hayatlarında buna benzer, depremler, savaşlar, yangınlar yaşanıyor. Daha önce gökyüzü böyle bir enerji ile bizi test etmemişti. Belki benzer hizalanmalar vardı ama bu kadar yoğun Yengeç/Oğlak enerjisi yaşanmamıştı. Bu sebeple sembolizmi doğru anlamak ve mesajı kavramak bizim için önemli diye düşünüyorum.
Acıyla veya zorlukla baş etmek istemeyenlerimiz için zor bir tutulma olabilir. Çünkü hayat mücadeleye çağırıyor şimdi herkesi. Kafayı kuma gömme vakti geride kaldı. Bu tutulmanın talebi; zamanı doğru yönetebilmek. Zaman ve emek arasındaki bağlantıyı yakalayabilmek. Derinlere gömerek bastırdığımız duygularımızı açığa çıkartabilmek. Hayata katlanmak değil, hayatı yaşayabilmek.
Nedir hayatı yaşamak?
Bugüne kadar ertelediğimiz ve yarına attığımız her şeyin, bu kısıtlı zaman diliminde ne kadar önemli olduğunu anlamaya başladık sanırım. Ya da ayaklarımızın geri geri gittiği, bizi yansıtmayan işlerin modern kölesi olduğumuzu yeni yeni anlamaya başlıyor olmalıyız. Otomatik pilotta yaşarken zamanımızı hızla tüketiyoruz. Sadece işte değil, yan yana yürüdüğümüz partnerimiz için de geçerli bu durum. Oğlak enerjisi bizden kimliğimize uygun bir kariyer planı yapmamızı ister. Yaptığımız iş, taşıdığımız kartvizit otantik kimliğimizi yansıttığı taktirde hem verim, hem bereket, hem de mutluluk gelir yaşantımıza. Öyleyse zamanı yaşamaya değer hale getirmek için emek harcamak gerekmez mi?
Bugüne kadar para, eşya, taşınmaz mallar ön plandaydı belki pek çoğumuz için. Hatta bazılarımız için hala öyle. Şimdi bu algı değişmeye başlıyor yavaş yavaş. Öyle bir dönem başlıyor ki, Dünya bile bu enerji değişimine tepki veriyor. Dünya’nın kaynakları, verimliliği değişmeye başladı. Artık toplu olarak uyanmak zamanı.
Bu tutulma nesil gezegenleri ve toplumsal gezegenlerle birlikte gerçekleşiyor. Bu sebeple toplu olarak uyanma zamanı diyorum. Bu dizilimin en güçlü gezegeni ise zamanın efendisi olan Saturn. Yanında ölüm gezegeni olan Pluto duruyor ve meydan okuyor. Tüm dünyada olup bitenler zaten bu ikilinin diline tercüman oluyor, bana fazla laf düşmez. Ancak bireysel olarak bize düşen konular da var elbette.
Dünyada olup bitenlere gücümüz yetmeyebilir ama kendi hayatımızın kontrolü bizim elimizde. Bulunacak bahane yok! Gökyüzünün ana teması yaşam/ölüm döngüsüyse; kendi içimizde öldürmemiz gereken yanlarımızın ne olduğunu bulmak öncelikli konumuz olmalı.
Yengeç Ay tutulması kendi köklerimize açık bir davet. Yengeç; anneyi, yuvayı, beslenmeyi, beslemeyi sembolize eder. Ay tek başına Oğlak burcundaki dizilimle tutulmaya giriyor. Yengeç bizim sığınağımız, duygusal olarak beslendiğimiz mahrem alanımız, gündüz sosyal alanda verdiğimiz mücadelenin yaralarını sardığımız yuvamız. Bana göre en önemli yuvamız bedenimiz aslında. Ruhumuzun içinde yaşadığı korunaklı alandır beden. Yani öncelik bedenimizin ihtiyaçlarına kulak kabartmak ve daha sonra ruhumuzu doyurmak olmalı.
Ruhumuza iyi gelmeyen gündelik işlerle meşgulken, her gün kendimizi biraz daha zehirliyoruz demektir. Bu zehri nereye ve ne şekilde boşalttığımız ise üçüncü sayfa haberlerinde yer alıyor zaten. Bir de sosyal medya bu kirli duyguların boşaltıldığı yeni arena sanırım. Öncelik bedenin ihtiyaçları ve bize iyi gelecek bir yaşam şeklinin temellerini araştırmak olmalı.
Tutulma, evlilik ve ilişkilerin yöneticisi Juno ile sert açı içinde olacağı için ilişkiler yine hayatımızın gündemine oturuyor. Kimilerimiz için iyi, kimilerimiz için kötü haber olabilir ama bazı birlikteliklerin sonlanması söz konusu bu tutulmada.
Aslında amaç; dikkatimizin bizi beslemeyen her türlü temaya çekilmesi sadece.
Eğer bizi doyurmayan ilişkilerle zaman harcıyorsak, kendimizi yavaş yavaş öldürüyoruz demektir. Ya yanımızda yürüyen kişilerle birlikte evrilmeyi öğreneceğiz, ya da aynı frekansta titreştiğimiz kişilerle yürümek için bırakmayı öğreneceğiz. Önemli olan ne istediğimize karar vermek. Başka bir deyişle kendimizle yüzleşmeyi kabul etmek.
Bu tutulma kendi duygularımıza bir çağrı! Kulak versek iyi olur.
Tutulmanın en ilginç yanı ise Uranus’un ileri hareketi için durağan konumda olması. Tutulmanın hemen ardından o da ileri hareketine başlayacak ve biriktirdiği tüm elektriği bir anda atmosfere salıverecek.
Bundan sonra hiçbir şeye aynı şekilde bakmayacağız. Gerçeklik kendisini tüm çıplaklığı ile gösterecek ve farkındalık gelişecek. Bugüne kadar kabullenmek istemediğimiz ne varsa ilgilenmek durumunda kalacağız. Geçmişin bilgisi, deneyimin bilgeliği uyanacak. Yeter ki ilgimiz kendimize yönelsin. Samimiyet içinde kendi sorumluluğumuzu alalım ki, bizimle birlikte içinde bulunduğumuz toplum da şifalanabilsin.
Bunu neden mi söylüyorum? Tutulma Neptün’e çok güzel bir enerji gönderiyor. Merhamet, şefkat, empati hakim olabilir eğer istersek. İçsel bilginin yolu göstermesine izin verdiğimizde, kaosun içindeki düzeni görebilmemiz mümkün olacaktır. Hayır yapamam, karar vermek istemiyorum. Bu şekilde devam etsin her şey. İdare ediyorum işte, böyle gelmiş böyle gider derseniz; karar sizin. Endişe, kaygı ve korkuya teslim oldunuz demektir. Değişen dünya düzeninde yer bulabilmek için bir sonraki treni beklemeniz gerekebilir. Tabii zamanınız varsa!